Psikolog
Hilal Akbaş
Dünden bugüne nasıl obez olduk?
Günümüzün
en önemli sorusu haline geldi aslında beslenme... Beslenme karın doyurmak,
canımızın istediğini yiyip içmek, açlık duygusunu bastırmak değildir. Nedir beslenme?
Beslenme yaşam kalitesini yükseltmek, sağlığımızı korumak, vücudun gereksinimi
olan besinleri yeteri miktarda yemek ve uygun zamanlarda besinleri almak için
bilinçli yapılan bir davranış olmalıdır.
Eskiden
Türk toplumunda sadece iki ana öğün vardı. Bunlardan biri kuşluk vakti
dedikleri zamanla kahvaltı adını alan yemekti. Bu aslında günümüzde yapılan
kahvaltı gibi değil gerçek bir yemekti. Sabahın o saatinde yemek yenmesinin
sebebi gün hareketli geçeceğinden enerjiden düşmeden sağlıklı bir şekilde çalışabilmekti.
Diğeri
ise ikindi vaktinde yenilen akşam yemeğiydi. Akşam yemeği gün batımıyla
yenirdi. Gecenin ilerleyen vakitlerine ağır yiyecekler kalmazdı. O saatlerde
sadece ‘yatsılık’ dedikleri hafif yiyecekler yenirdi. İnsanlar yeme içmenin
zamanını bilir ve düzenlerini ona göre ayarlardı.
Neler yenirdi?
Kuşluk
yemeklerine çorba ile başlanırdı. Bu beslenme tarzı araştırmalara göre daha tok
tutup uzun süre dirençli kalmaya olanak sağlardı. Bunun birlikte, geceye
kalmayan akşam yemekleri yine çorba ile başlar et yemeği ile devam ederdi. Ayranlar,
şerbetler, hoşaflar sofralardan eksik olmazdı. Günümüzde ara öğün olarak
adlandırılan ‘yatsılık’ atıştırmalar ise mideyi rahatlatıp uykuyu rahatsız
etmeyecek şekilde olurdu. Bu şekilde sağlam uyumuş bir bedenle yeni güne
başlanırdı.
Günümüzde bu durum nasıl değişti?
Değişimin
temelinde hızla gelişen teknoloji ve teknolojiye ayak uyduran zaman ile
birlikte değiştirdiğimiz alışkanlıklarımızı göstermek yanlış olmaz. Çoğalan
ihtiyaçlarımızı zamana sığdıramayışımız yemek için ayırdığımız zamandan feragat
etmemize neden oldu.
Çoğumuz
annelerimizden duymuşuzdur “Haydi evladım, yemeğini çabuk bitir; okula geç
kalacaksın! Haydi, kızım, çabuk ye! Baban bekliyor oğlum yemeğini çabuk bitir!
Alışverişe gideceğiz haydi yemeğinizi çabuk bitirin! Bulaşık yıkayacağım haydi
yemeğinizi çabuk bitirip dersinize başlayın!...” Durum o hale geldi ki işinden
çocuğunu emzirmeye giden anne bile çocuğunu alelacele emzirip işine dönme
telaşında... Sorun da hep bu "Haydi!" dayatmasının sonucu unuttuk biz
yemek yemeyi; bize kalan şey sadece karın doyurmak oldu.
Çocukluğumuzdan bilinçaltımıza
işleyen "Yemeğini çabuk bitir!" cümlesi gençlik dönemimizde farkında
olmadan pratik yemeklere yöneltti ve böylece o sinsi canavara hep birlikte
merhaba dedik: Fastfood... Hazırlanışı kolay, pratik yiyecekler... Batı
kültüründen aldığımız bu alışkanlık zamanla bizim toplumumuza da yerleşmeye
başladı. Eskinin köftesinin günümüze hamburger olarak girmesi... Eskinin
ayranı, şerbetinin günümüze kola olarak girmesi… Bizde sessizce ilerleyen
fiziksel sorunlar ve bunların sonucunda gün yüzüne çıkan psikolojik sorunları
ortaya çıkardı. Hızlı hazırlanan, hızlı yenen besinler bizi nefessiz bırakan
kilolar olarak geri döndü. Kilolu olduk... Aşırı kilolu olduk... Ve hoşgeldin
obezite...